Geçtiğimiz yıllarda yaşanan savaşlar ve Covid-19 gibi olayların ardından dünyanın genelinde sağa olan eğilim ve milliyetçilik düşünceleri oldukça artış gösterdi. Ancak, bu durum Almanya’da çok daha yoğun yaşanıyor. Covid-19’un arkasında bıraktığı ekonomik bozulmalar ve enflasyon, Rusya-Ukrayna Savaşı ve diğer Ortadoğu ülkelerinde yaşanan savaşlardan dolayı gelen göçmenler herkesi etkiledi ancak Almanya’nın uyguladığı “Açık Kapı Politikası”, Alman vatandaşları tarafından hoş karşılanmadı ve bu olaylar Almanya’yı daha derinden etkiledi. Geçtiğimiz seçimlerde de Almanya’nın “aşırı sağ” partisi olan AFD’nin 2. olması bunu kanıtlar nitelikte.

Almanya’nın Ekonomik Sorunları ve Altyapı Problemleri

Öncelikle, Almanya’nın ekonomik yapısındaki bazı sorunları görmemiz Almanya’nın şu an neden bu halde olduğunu anlamaya yardımcı olabilir. Almanya, iç talebi düşük olan yani ihracata dayalı bir ülke, bu nedenle diğer ülkelerin yaşadığı ekonomik sorunlar dahi Almanya’nın ekonomisine zarar verebiliyor. Ayrıca, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla Almanya’da kamu harcamaları oldukça yetersiz ve bu da altyapı sorunlarını beraberinde getirerek Alman halkının memnuniyetsizliğini arttırıyor.

Ekonomik gücünü sanayi ve teknolojiden alan Almanya, güncel gelişmeleri yakalayamayıp teknoloji savaşlarında da Amerika ve Çin’in gerisinde kaldı. Nüfusun da yaşlanmasının etkisiyle dinamizmi de sağlayamadı ve uzun zamandır sektöre yeni ve yüksek bir çıkış yakalayan bir firma da sokamadı. Alman menşeili birçok marka bilsek de bunların hepsinin yıllar önce çıkış yaptığını ve adını yeni yeni duyuran güçlü bir başka firma görmediğimizi hatırlatmakta yarar var. Kaldı ki Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından enerji kaynaklarına ulaşmakta sorun yaşayan Almanya’da halihazırda bulunan ve güçlü olan sanayi kolu da bir duraklama ve düşüşe geçti.

Göçmen Politikaları ve Toplumsal Rahatsızlıklar

Ancak Almanya’nın tek sorunu ekonomi değil. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Merkel’in sunduğu “Açık Kapı Politikası”, Almanya’ya yüksek bir göçmen akımı yaşattı. Gelen göçmenlerin çoğu da Ortadoğu ülkelerinden olduğu için Almanya’nın kültürüne ve yaşam tarzına uyum sağlayabilecek bir karakterde değillerdi. Bu da vatandaşların rahatsızlığını arttırarak birçok soruna neden oldu. Örneğin 2015’te, yılbaşı gecesinde dışarda yapılan eğlencelerde birçok Alman kadın, mülteciler tarafından rahatsız edildi ve tacize uğradı. Böylelikle Almanya’da, göçmen sorunu bir kriz niteliğine büründü. Vatandaşların tepkisi üzerine göçmen politikalarında daha kısıtlamacı yollara gidilse de bunların yeterli olduğu söylenemez. Tepkilerin bu denli büyük olmasının nedenlerinden birisi de tabi ki Almanya’da bu tarz saldırı ve taciz olaylarının normalde çok az olmasına rağmen özellikle o yılbaşı gecesinde birçok eyalette aynı şeyin yaşanmasıydı. Hatta böyle bir duruma alışkın olmayan halk, yapılan saldırıların organize bir suç olduğunu bile düşünmüştü. Göçmenlere karşı duyulan rahatsızlığın tek sebebi tabi ki de yalnızca yılbaşı gecesi yaşanan olaylardan kaynaklı değildi. Aynı zamanda medya da göçmenler tarafından işlenen suçları daha fazla öne çıkarıyor böylece halkın göçmenlere olan tepkisi her geçen gün artıyordu.

Göçmenler, Almanları sadece işledikleri suçlardan dolayı da rahatsız etmiyor. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Almanya’da kamu harcamaları çok kısıtlı ve halkın birçoğu kirada oturuyor. Önceki yıllarla karşılaştırıldığı zaman daha yüksek bir enflasyonla boğuşan halkın maaşları da istediği oranda artmıyor ve vatandaşlar eski dönemlere nazaran daha fazla geçim sıkıntısı yaşıyor. Kendilerine uygulanan bu politikalar karşısında göçmenlere yapılan yardım ve harcamalar da göçmenlere karşı oluşan tepkinin sebeplerinden birisi.

Siyasi Yapı ve Aşırı Sağın Yükselişi

İşte hem ekonomide yaşanan sorunlar hem hızla gelişen teknolojiyi yakalayamaması hem de göçmen politikaları özellikle gençler olmak üzere birçok Alman’ı siyasette yeni yüzler aramaya yönlendirdi ve bu yeni yüz de “aşırı sağ” olarak bilinen AFD oldu. Ancak AFD ve onun yükselişinden bahsetmeden önce Almanya’nın hükümet sistemini incelemekte fayda var.

Almanya, parlamenter sistemle yönetilen bir cumhuriyet. Genel olarak parlamenter sistemlerde koalisyon hükümetleri görmeye alışkınız ancak Almanya’da bu durumun sebebi biraz daha farklı. Nazi Almanyası ve 2. Dünya Savaşı’nın ardından Almanya Anayasası da değişti ve bunda diğer ülkelerin de etkisi oldu. Diğer ülkelerin de etkisi altında kalındığı için anayasa da bazı dezavantajlı durumlar da bulunuyor. Örneğin, herhangi bir savaş durumunda saldıran taraf olmaları mümkün değil, ordu ancak savunma için hazırda bulunabiliyor. Bir diğer etkisi de tek partili bir rejime izin verilmemesi ve hükümeti bir “koalisyon hükümeti” olmaya zorlaması. Koalisyon hükümetlerinde de istikrarı sağlayabilmek adına koalisyondaki parti sayılarını az tutmak oldukça önemlidir. Normal şartlar altında ülke genelinde ikinci parti olan AFD’nin koalisyonun içinde bulunmasını beklesek de hiçbir parti AFD ile koalisyon kurmak istemiyor. Çünkü Almanya’da hala daha geçmişten gelen Nazi lekesi temizlenmeye çalışılıyor ve politikacılar milliyetçiliğe yönelik düşünceleri dile getirmekten kaçınıyor. Yani halk ne kadar milliyetçiliğe ve devamında sağcı politikalara yönelse de politikacılar bundan uzak duruyor. Bunun sonucunda daha az oy alan partilerle daha güçsüz koalisyonlar kuruluyor ve böylelikle hem siyasi iktidarsızlık hem de halktan gelen olumsuz tepkilerle karşılaşılıyor.

Sonuç Olarak

Sonuç olarak Almanya hem ekonomik yapısından hem yakın tarihindeki olaylardan dolayı Covid-19 ve göç krizlerinden en çok etkilenen ülkeler arasında. Gelişmiş ülkeler arasında süren hızlı teknolojik yarışa da katılamaması ve dinamizmi sağlayamaması da Almanya’nın eski gücünü kaybetmesine sebep oluyor. Bunların tamamını topladığımızdaysa özellikle siyasette öne çıkan krizler bizi karşılıyor.

Add Your Comment