Eski Türk Kültürünün Hukuka Etkisi
Sosyal bir kapasiteye sahip olan insan, toplum olarak adlandırılan bir çevre içerisinde doğar, yaşar ve ölür. Toplum içinde yaşamını sürdüren insan, hayatı boyunca hemcinsleriyle ilişki içindedir. Her şeyden önce insanın dar ya da geniş bir ailesi vardır ve bu aile içerisinde yer alan dedesi, ninesi, anası, babası, kardeşleri ve diğer akrabalarıyla sürekli ilişki halindedir. Bunun ile birlikte çevresinde bulunan insanlar komşuları, dostları, arkadaşları ile ilişkiler içerisinde bulunur ve bu ilişkiler insanların yaşayışlarını, nelere önem verdiklerini neleri yasakladıklarını neleri kutsal gördüklerini belirler. Birlikte bir yaşam mücadelesine girerler ve tecrübeler edinirler. Bu tecrübelere kültür denir. Kültür toplumların bilinen ilk zamandan itibaren gelen tecrübe ve yaşayışlarını kapsayan bir kavramdır. Bu tanıma göre kültür bir toplumun kimliğidir, yaşayış biçimidir. Yaşayış biçimleri, kültürler ise hukuku şekillendirir. Çünkü hiçbir toplum benimseyemediği, hayatından kopuk olan ,hayatı ile bağdaşmayan veyahut ayak uyduramadığı bir norma bağlı kalamaz. Sosyolojik bakımdan gerçekleşmesi düşünülemez. Peki Türk Hukuku ile Türk kültürü arasında nasıl bir bağlantı olmuş ve neleri değiştirmiştir?
Hukuk ve Kültür
Türklerin ilk ana yurdu ”Orta Asya’’ adı ile anılan yüksek yaylalardır. Bu yayla güneyde Kven Lün, Pamir, Hindikuş Dağları, kuzeyde Sibirya Orman Bölgesi, batıda Hazar Denizi, doğuda ise Çin sınırlarıdır. Bu coğrafi bölgede yaşamakta olan Türkler bozkır ve göçebe kültürüne sahip olmuşlardır. İlk Türk devleti olarak bildiğimiz Asya Hun devleti göçebe şekilde yaşamını sürdüren topluluklardan oluşan bir devlettir. Yerleşim biçimleri konargöçer ve yerleşik düzen olarak ikiye ayrılmaktadır. Konargöçer yaşam, pek çok yaşamsal zorluğu beraberinde getirmesine rağmen yazın yaylağa, kışın kışlağa ve su kaynaklarına yakın yerlere göç etmeyi gerektirir. Türkler, İslamiyet’ten önce konargöçer bir yaşam sürmelerine ve göçebe olmalarına rağmen sosyal hayat itibariyle yüksek bir yaşam kalitesine sahiptiler.

Göçebe yaşayan Türk toplulukları büyük arazilere hükmettiler ve savaşabilecek durumda olan ile kılıç tutamayan insan arasında bir uçurum bulunur. Birey devlet için önemlidir. Çin kaynakları Hunların ceza yasalarından söz ederken: Birisine kılıç çeken öldürülür. Kılıç çekmekten maksat heralde öldürmek olsa gerekir. Eşkiyalık yapanın ailesi devlet memurları tarafından rehine olarak tutulur. Ufak suçlar işleyenlerin yüzü damgalanır, dövülür veyahut araba tekerliği altında ezilir. Büyük suçlar işleyenler ise öldürülür. Hapis cezası ise en fazla 10 güne kadar verilir. Görüldüğü gibi cezalar tamamiyle kısa vadede çözüm odaklı ve göçebelik kültürüne uygundur. Çünkü sürekli hareket eden bir gurubun bir insanı ıslah etmek için uzun vadeli hapishane gerektiren ceza vermesi beklenemez.
Ceza hukukunun yanında özel hukuk alanında bizi çok şaşırtacak düzenlemeleri bulunmaktadır. Örnek olarak oğullar babaları ölünce üvey anneleri, sağ kalan kardeşler ise ölen kardeşlerinin eşleri ile evlendirilir. Bu bir zorunluluktur ve adı ”Levirat”’tır. Bunun sebebi kadın kocasının ruhuna hizmet edeceğinden ölen kocasının kardeşi ile evlenirse bu görevi yerine yine getirebilir lakin yabancı biri ile evlenirse iki erkeğe ve atalarına hizmet edemez görüşüdür. Görüldüğü üzere toplumun yaşayışları ve bağlı olduğu hukuk arasında büyük oranda tutarlılık bulunmaktadır.
Kaynakça
Prof.Dr.Coşkun ÜÇOK-Prof.Dr.Ahmet Mumcu-Prof.Dr.Gülnihal Bozkurt Türk Hukuk Tarihi

